Fethullahçıları Kozmik Oda'ya kim soktu?
Fethullahçıları Kozmik Oda'ya sokan ne Bülent Arınç'tır ne İlker Başbuğ'dur ne de Tayyip Erdoğan'dır. Bunu yapan, 2002 -2009 yılları arasında hükümetle Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki derin güvensizlik ilişkisiydi. Fethullah Gülen örgütü, bu dönemdeki bütün faaliyetlerini bu güvensizlik alanına girerek yürüttü. Gelgelelim, bu güvensizliğin ortaya çıkışında rol oynamış kişiler ve kurumlardan hiçbiri çıkıp bir özeleştiride bulunmuş değildir.
'Şark Meselesi' esasen bir Türk meselesiydi. Vaktiyle İngiliz başbakanının ifade ettiği gibi Türk'ün Avrupa kıyılarından sökülüp atılması, geldiği yere gönderilmesi, mümkünse tarih sahnesinden silinmesi meselesiydi.
"Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi; bilmez ki sorsun, bilse sorardı."
Sâdi Şirazî
"Olgular bile bazen hakîkatin en büyük düşmanı olabilirler"
Amos Oz
Youtube kanalımı görüntülemek için lütfen tıklayınız.
KUŞATMA "Türkiye'nin beka mücadelesi"
Türkiye'deki siyasi kutuplaşma halinin bir yansıması da olgularla yüzleşmekten kaçınmak.
Madalyonun sadece işlmize gelen yönüne bakmak, yorumlarımızı, analizlerimizi sadece kendi mahallemizin tribünlerine oynayarak yapmak.
Sonuç, hakikatler bütün boyutlarıyla gözümüzün önünde dururken havalara bakıp birbirimize bağırıp çağırmak. Bugünlerde yeniden alevlenen Kozmik Oda'ya Fethullahçıları kim soktu tartışması bunun son örneği.
Bugünlerde Türkiye içinde 'Beşar Esed'le barışalım' lobisi yine hareketlenmiş durumda. Suriye'nin toprak bütünlüğünün temininin ancak Beşar Esed'le konuşarak sağlanabileceğini, İdlib'den tutun, Fırat'ın doğusuna kadar bütün meseleleri Şam'la konuşarak çözebileceğimizi iddia ediyorlar. Acaba öyle mi?
23 Haziran Türk demokrasinin yüz akı seçimlerinden biridir. Millet, meşruiyet dışına çıkan, güce dayanan arayışlara 'eyvallah' demeyeceğini gösterdi.
23 Haziran Türk demokrasinin yüz akı seçimlerinden biridir. Millet, meşruiyet dışına çıkan, güce dayanan arayışlara 'eyvallah' demeyeceğini gösterdi.
Tayyip Bey, belki bugün siyasetin gözleri körelten keskin rekabet ortamında farkedemiyor olabilir ama bu toz-duman dağıldığında, kendi mâzisiyle İmamoğlu'nun bugünü arasındaki benzerlikleri mutlaka görecektir.
Çözüm süreci bir 'Türk- Kürt barışı'na evrilememişse bunun sebebi PKK ve Öcalan'ın bu süreçteki rollerini Anadolu insanından yana oynamamış olmalarıdır. Hem Kandil hem de İmralı büyük güçlerin Suriye sahasında önlerine koyduğu pastayı bu tarihe barışa tercih edip onların bir maşası olarak işlev gördüler. Sürecin 2013- 2017 arasındaki en önemli gerçeği budur.
Londra'nın ortasında bir ucu Buckingam Sarayı'nın kapısına bir ucu neredeyse Trafalgar Meydanı'nın köşesine uzanan St James Parkı Avrupa'nın en huzurlu köşelerinden biridir. Dev çınarların gölgesinde ördeklerin süzülerek yüzdüğü o parkta İngilizler de en az o ördekler kadar tasasız ve huzur içinde vakit geçirir. Eğer, oraya Ortadoğu'nun herhangi bir şehrinden kalkıp gelmişseniz ortam size tabii bir rehabilitasyon imkânı gibi görünür.
Amerika'nın Irak'ı işgalinin bölge halklarının başına açtığı belâlardan biri de IŞİD'dir. Irak Şam İslâm Devleti (IŞİD) veya Arapça okunuşuyla 'DAEŞ' (Devle İslâmi el Irak ve'ş Şam ) bu isimle değilse bile bu zihniyetle 2004 yılı Ekim ayında 'Irak El Kaidesi' olarak kuruldu.
2010 yılından sonra Türk – Amerikan ilişkilerine rengini veren krizler olmuştur. Bu kitabın işlediği 2013-2017 arası dönemde bu krizler daha da kronik bir hal aldı. Amerika'nın, Türkiye'nin izlediği politikalardan duyduğu rahatsızlık öyle görünüyor ki onu, sorunu bir darbeyle kökünden çözmeye itmiştir.