Türkiye'de büyük muhafazakâr kitlelerin gönüllerinde yer eden siyasetçilerin başında Adnan Menderes gelir. Menderes, tek parti döneminin zulmünden kurtuluşu temsil ediyordu ve hele hele idam edildikten sonra efsaneye dönüşmüştü. Erdoğan, böyle bir Menderes'i aşabilmiştir.
Bir Karadeniz gezisinde balıkçılarla sohbet ederken gazetecilerin 'Hangi balığı daha çok seversiniz?' sorusuna verdiği cevap bir siyasetçi olarak mevzû balıklar bile olsa ihtiyatı elden bırakmadığının göstergesiydi: "Bütün balıkları severim."
AK Parti döneminde 'dış politika' deyince akla gelen ilk isim Ahmet Davutoğlu'dur. İlk isim dedik ama ikincisi de şudur denilecek biri de yoktur. Stratejik Derinlik, ve "Davutoğlu etkisi" partinin onunla yollarını ayırmasından sonra bile AK Parti'nin dış politikada 'yol haritası' olmaya devam etti.
2010 baharı gibi bir zamanda istihbaratın başına geçmiş olmak kaderin Hakan Fidan'a bir oyunu olsa gerek. Zira birkaç ay sonra Arap Baharı patlayacak ve bölge bütün tarihinde görülmemiş şekilde alt-üst olacaktı.
'Başbakanı ikna edememiş olmasında orgeneralliğinden bu yana geçen yedi yılda yaşananların bir etkisi olmuş muydu acaba? Dahası bundan üç yıl sonra aynı yapının onu 'terör örgütü üyesi' diyerek demir parmaklıklar arkasına koyabilmiş olmasında da aynı etki, yani hükümetle TSK arasındaki güvensizlik bir etken değil miydi?
2014- 2015 yılları, Kürt mahallesinden çıkıp gelmiş genç ve parlak bir ismin siyaset ufkunda bir yıldız gibi parlayıp sonra yine bir yıldız gibi kaybolmasına sahne oldu. Hukuk okumuş, esprili, çıktığı mahallenin dışındaki insanlarla da diyalog kurabilen bir siyasetçi.
Ortadoğu'nun kaypak siyasi dengeleri coğrafyadaki küçük aktörlerin önce reflekslerini sonra giderek karakterlerini belirler. Bütün hayatları bu oynak dengeler içinde hayatta kalmaya ayarlı aktörler konjonktürdeki değişimleri çok iyi gözlemek, ona göre tavır almak zorundadır.