Türkiye'deki siyasi kutuplaşma halinin bir yansıması da olgularla yüzleşmekten kaçınmak.
Madalyonun sadece işlmize gelen yönüne bakmak, yorumlarımızı, analizlerimizi sadece kendi mahallemizin tribünlerine oynayarak yapmak.
Sonuç, hakikatler bütün boyutlarıyla gözümüzün önünde dururken havalara bakıp birbirimize bağırıp çağırmak. Bugünlerde yeniden alevlenen Kozmik Oda'ya Fethullahçıları kim soktu tartışması bunun son örneği.
Bugünlerde Türkiye içinde 'Beşar Esed'le barışalım' lobisi yine hareketlenmiş durumda. Suriye'nin toprak bütünlüğünün temininin ancak Beşar Esed'le konuşarak sağlanabileceğini, İdlib'den tutun, Fırat'ın doğusuna kadar bütün meseleleri Şam'la konuşarak çözebileceğimizi iddia ediyorlar. Acaba öyle mi?
23 Haziran Türk demokrasinin yüz akı seçimlerinden biridir. Millet, meşruiyet dışına çıkan, güce dayanan arayışlara 'eyvallah' demeyeceğini gösterdi.
23 Haziran Türk demokrasinin yüz akı seçimlerinden biridir. Millet, meşruiyet dışına çıkan, güce dayanan arayışlara 'eyvallah' demeyeceğini gösterdi.
Tayyip Bey, belki bugün siyasetin gözleri körelten keskin rekabet ortamında farkedemiyor olabilir ama bu toz-duman dağıldığında, kendi mâzisiyle İmamoğlu'nun bugünü arasındaki benzerlikleri mutlaka görecektir.
AK Parti dün ceberrut güç sahiplerinin kılıcının keskin ucunu göğsünde, etinde, teninde hissederek siyaset yapıyordu. Bugün o kılıcı elinde tutuyor.
Seçmenin iktidar partisini "ikinci kez" uyaracağı tahmin ediliyordu ama bu uyarının sertlik derecesi öngörülemiyordu. Sandıklar açılınca gördük ki, bu uyarı 'Osmanlı tokadı' şeklinde tezâhür etti.
31 Mart seçimleri geride kaldı ve bundan sonra dört buçuk yıl seçim yok. MHP'nin bu dönemde tarihi bir sorumluluğu var.
İktidar partisi 'bekâ' kaygısını yaklaşan seçimler yüzünden istismar ediyor olabilir; ama bu ülkenin 'varoluşsal bir tehdit' ile karşı karşıya olmadığı anlamına gelmez.
Herhalde iki ülke arasındaki çok az görüşme, yarın Ankara'da Türkiye ile Amerika arasında yapılacak görüşme kadar sonuçsuz kalmaya mahkûmdur.
Başkan Trump eğer 19 Aralık 2018 günü 'Suriye'den hızla çekiliyoruz' demişken, aradan 15 gün geçmeden tam anlamıyla bir U-dönüşü yapmışsa bunun anlamı açık:Trump Washington'daki 'müesses nizâmın' direnişini kıramamıştır.
Türkiye'nin Fırat doğusuna harekât için 'eli kulağında' mesajları vermesi Amerika'yı paniğe sevketti, canhıraş şekilde harekâtı durdurmaya çabalıyorlar.
Amerikan Senatosu: 'Prens Selman Kaşıkçı cinayetinin sorumlusudur'
Prens Selman G- 20 zirvesinde ekonomi- siyaset konuşmayı değil imaj çalışması yapmaya gidiyor.
Türkiye Kaşıkçı cinayetindeki rolleri sebebiyle Suud sarayındakileri bir aydın kızgın tavada tutuyor. Zaman zaman tavanın altını açıp ateşi harlıyor, zaman zaman kısıyor.
Erdoğan'ın konuşması Arap Baharı'nda değişim talep eden güçlerle statükocu güçlerin mücadelesinde bir dönüm noktası olacaktır.
Bizler bugün bir demokrasinin bir diktatörlüğü hırpalamasına tanıklık edeceğiz.
Türkiye 'reel- politik' kaygılarla 15 Temmuz'da mâruz kaldığı 'Amerika kaynaklı' darbeyi sîneye çekip Amerika'ya gerekli tepkiyi vermedi. Amerika FETÖ kartını bırakır diye umdu ama öyle olmadı. Şimdi bunun bedelini ödüyor. Amerika ile ilişkilerdeki 'sıtma hali' her gün her hafta patlak veren yeni krizlerle devam ediyor.
Kemal Bey artık uzatmaları oynuyor. Sekiz yıldır ardı arkası kesilmeyen hezimetleri artık CHP tabanı ne CHP örgütü taşır.
Kemal Bey'e kurultaya gitse de gitmese de 'inceden inceye' yol göründü.
2010 yılından sonra Türk – Amerikan ilişkilerine rengini veren krizler olmuştur. Son on altı yıla damga vuran önemli olaylarda Türkiye'nin takındığı tavırlara bakınca, Amerikan yönetiminin Tayyip Erdoğan'dan neden kurtulmak istediğini anlamak mümkün
2012 yılında devletin müsteşarını Gülen örgütü adına tehdit eden bakanın ismini hâlâ bilmiyoruz.
Ziya Selçuk'un yeni görevine başlamadan önce yapması gereken çok önemli bir şey var.
24 Haziran seçimleri son yılların sonucu en öngörülemez seçimi olacak gibi görünüyor.
Türkiye'de hemen hemen bütün darbelerin ortak bir kaderi oldu: Siyasi hedeflerine hiç bir zaman erişemedikleri gibi, iktidardan indirdikleri partiler de farklı isimlerle de olsa eskisinden daha güçlü şekilde iktidara döndüler.
Türkiye bugün bu tablonun arkasındaki 'kök sorun'u görmezden gelirse yeni belâlarlakarşılaşmaktan kurtulamaz. Bu kök sorun, Türk ordusundaki 'darbecilik hastalığı'dır. 21 Tem 2016 Güncelleme 15:45 TSİTürkiye'ye çok ağır bedeller ödetmiş ve daha uzun yıllar da ödeteceği belli bir tabloyla karşı karşıyayız.İnsanlarımız kendi ordusuna ait tankların altında ezildi, kendi askerleri tarafından kurşunlandı.
Türkiye, Suriye krizinin çözümünde Birleşmiş Milletler merkezli bir çözümden umudunu kesmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerika'nın IŞİD ile mücadelede "kaçamak yaklaşımlar" içinde olduğunu düşünüyor.
Amerika'nın ne aklı ne fikri dünyaya liderlik etmeye kifâyet etmiyor.
Dahası izlediği politikalar zannedildiği gibi kendi çıkarlarına da hizmet ediyor değil.
Cehalet, ilkesizlik ve samimiyetsizlik Amerika'nın Ortadoğu politikasının üzerinde yükseldiği üç sütundur. Acı olan şu ki, bu politikaların bedelini Amerika değil bölge ülkeleri ödeyip duruyor.
O konuşmadan sonra Muharrem İnce ne oy alırsa alsın bu kurultayın galibi olacağı belliydi. Nitekim öyle oldu. Muharrem İnce'nin iyi bir hatip olduğu biliniyordu ama bu kadar iyi olduğu bilinmiyordu. Son yıllardaki en sahici kurultay konuşmalarından birini dinledik.
Üç dönem kuralı değişmediğine göre Erdoğan 'Çankaya yokuşu'nu tırmanya başlamıştır. 1.Erdoğan devri bitiyor, 2. Erdoğan devri başlıyor. 'Erdoğan'ın başbakanlık yılları'nı adam gibi kaleme alan biri çıkmadı, ancak kesin olan bir şey var ki Türk siyasi tarihinde hiçbir siyasi lider halktan onun gördüğü kadar bir teveccüh görmedi.
Gül'ün Solduğu Akşam
Bahar-yaz ayları gül mevsimidir. Gelgelelim yukarıdaki mülâhazaların bir yansıması olarak Ankara'da Çankaya Köşkü'nün bahçesinden Gül kokusunun çekilmekte olduğunu söyleyebiliriz.En azından bugün görünen tablo bu.
Eğer, çokça ifade edildiği gibi bir "eski Türkiye" bir de "yeni Türkiye" var ise, "eski Türkiye"nin ortaya çıkan yeni Kürt jeopolitiğinden dehşete düşmemesi mümkün değildi. Nihayet 1920'lerden beri Türk devletinin iki büyük korkusundan biri gerçekleşiyor ve Kürtler en azından Irak ve Suriye sahasında sahneye çıkıyordu. Bu sebeple "eski Türkiye"nin korkması doğaldır.
Bu kadar elverişsiz bir bölgesel konjonktürde 'süreç'i başlatmak riskliydi. Devlet, PKK'nın bölünmesini göze almış gibi görünüyor. İran'dan İsrail'e kadar bölge içinden; Almanya'dan Rusya'ya kadar bölge dışından kritik aktörler 'süreç'i baltalayacaktır.
2012 uluslararası ilişkiler konjonktüründe Akdeniz'de/ Ortadoğu'da iki şeyin mümkün olmadığını bilmek gerekiyor.
En azından ' Irak üzerinde' ve en azından 'geçici olsa bile' bir mutabakat görülüyor.Şii Başbakan Nuri El Maliki'nin Irak'taki Sünni siyasetçilere karşı bayrak açması elbette İran'dan bağımsız atılmış adım olarak görülemez, orası kesin. Ancak Maliki'nin bu hamleyi Washington seyahatinden döner dönmez yapmış olması da gözlerden kaçmamalı.
Türk dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu, 30 saatlik Tahran ziyaretinde İranlılarla 25 saat müzakere etti. Türkiye'nin Tahran'a verdiği mesaj açıktı.Bölgede mezhep farklılığı üzerinden siyaset yürütmeyin, bu ne İran'ın ne de bölgenin çıkarına.