Türkiye Suud hanedanını neredeyse bir aydır adeta kızgın tavada tutuyor. Tavanın altındaki ateşi kimi zaman açıyor, kimi zaman kısıyor. Tavadakileri bütünüyle yakmamaya özen gösterirken ama onları tavadan çıkartmaya da yanaşmıyor.
Peki Türkiye ne yapmaya çalışıyor?
Tavadakileri işledikleri suçu 'bütün boyutlarıyla' itiraf etmeye zorluyor.
Bunu yapıyorlar mı?
Aslında suçlarının bir bölümünü itiraf ettiler, ama henüz tamamını değil. 'Bütün boyutlarıyla' derken bunu kastediyoruz.
Bütün dünyaya gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın konsolosluktan ayrıldığı yalanını söylediler. Gazetecinin nerede olduğunu bilmediklerini söylediler. Bu yalanı günlerce haftalarca sürdürdüler. Türkiye tavanın altındaki ateşin harını artırınca, canları fena halde yanmaya başladı ve gerçeğin bir bölümünü itiraf etmeye mecbur oldular. ' Tamam kabul ediyoruz, gazeteci konsolosluktan hiç çıkmadı. İçeride öldü. " dediler.
Peki nasıl öldü?
Yalanlar orada devam etti : 'İçeride kavga çıktı, kavgada öldü' dediler. Şu günlerde bu yalanı devam ettiriyorlar. Bu sebeple de tavada kalmaya, dolayısıyla azap içinde yaşamaya devam ediyorlar.
Tavadan çıkabilmek için itiraflarının devamını getirmeleri gerekiyor. Tabii bundan sonraki itiraf daha ağır olacaktır, ona yanaşmıyorlar. Tavanın altındaki ateşin yavaş yavaş sönmesini ümid ediyorlar. Mesele manşetlerden düşerse, Türkiye de ateşi söndürmek zorunda kalır diye düşünüyorlar.
Peki bu umut gerçekçi mi?
Türkiye'nin dünyanın gözleri önüne serdiği onca bilgi, belge, görüntüye rağmen bu cinayet hesabı sorulmadan unutulup gider mi?
Zor görünüyor.
Trump'ın 'MBS'i Tavadan Kurtarma Hamleleri
Tavanın altında öyle bir ateş yanıyor ki harı taa Amerika'dakilerin bile canını acıtıyor. Donald Trump, adamlarını ateşten almak için az uğraşmadı ama başaramadı. Nihayet kontrol onda değil. Hem Suud sarayındaki en büyük yatırımı hem de damadı Gerald'ın yakın dostu Muhammed bin Selman'ı kurtarmak pekçok hamle yaptı.
Ama hiçbir işe yaramadı.
İlkinde canım öyle saçma şey mi olur, neye dayanarak gazetecinin kaybolmasında Suudi Arabistan'ın rolü olduğunu söylüyorsunuz? Aynı Kavanaugh işinde olduğu gibi 'masumiyetini kanıtlayana kadar suçlusun' mantığıyla hareket ediliyor, bu kabul edilemez' havasındaydı. Dahası 'Gazeteci Amerika'da kaybolmadı, dahası kaybolan kişi de Amerikan vatandaşı değil' diyerek 'Bu iş bizi ilgilendirmez' havasını yaymaya çalıştı. Sonra Türkiye delilleri sızdırmaya başlayınca geri basmak zorunda kaldı. Bunun üzerine Suud kralı Salman'ı arayıp konuştu. Ona bizim haberimiz yok dediler. Veliaht Prensin Muhammed bin Salman'ın kendisiyle de konuştu, o da aynı şeyi söyledi Buna inandı mı inanmadı bilemiyoruz ama inanmak istediği açık. Kamuoyuna açıklaması bu yöndeydi, ' Bana söyledikleri bu. Onlara inanmamam için bir sebep yok' dedi.
Türkiye bundan sonra yeni verileri sızdırmaya başladı. Trump'ın onlara inanmaması için yeni bilgi ve belgelerdi bunlar. Trump bunun üzerine bir kez daha köşeye sıkıştı. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'yu Suudi Arabistan'a gönderdi. Suud hanedanı itirafa zorlanıyordu. 'Cemal Kaşıkçı konsolosluktan çıktı' yalanını sürdürmek artık mümkün değildi. Amerikalı bakana Riyad'ta gazetecinin ölmüş olduğunu itiraf etmiş olmalılar. Zira Pompeo'nun Riyad 'dan – ve sonrasında uğradığı Ankara'dan- Washington'a dönüşünden sonra Amerika Başkanı ' Öyle görünüyor ki Cemal Kaşıkçı ölmüş' diye konuşmaya başladı. Ölmüş dedi ama onu kimin öldürdüğü konusunda yine dikkatleri başka yöne dağıtacak şekilde konuşmaya devam etti. ' Rogue killers' yani kendi hesabına çalışan bir takım katiller tarafından öldürülmüş olabilir' gibi bütün dünyanın 'saçma' dediği bir iddiayı ortaya attı. Riyad'tan yapılan, 'Evet Kaşıkçı öldü, ama kavgada öldü' açıklaması bu noktada geldi . Türkiye yeni delilleri sızdırmaya başladı. Birkez daha açığa düşen Trump o noktada artık Türkiye'nin elinde tam olarak ne olduğunu öğrenmek istedi. CIA Başkanı Gina Haspel'i Ankara'ya göndermesinin sebebi buydu. Riyad'daki adamlarının bu işe ne kadar battığını, daha doğrusu onları kurtarmanın mümkün olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. CIA Başkanı Gina Haspel'e Ankara'da Milli İstihbarat Teşkilatı'nda cinayetin nasıl işlendiğine dair 11 dakikalık ses kasetinin dinletildiği anlaşılıyor. Gina Haspel'in bu kaseti dinlediği hiçbir zaman doğrulanmadı ama CIA Başkanı'nın Amerika'ya dönüşünden sonra Trump yönetiminde morallerin çok bozulduğu açıkça görüldü.Amerika'nın MBS'i kurtarması zor görünüyordu.
Velhasıl Suud sarayında şimdi büyük sarsıntı var.
Uluslararası basının gözü işin üstünde. Washington Post cinayet aydınlatılsın, gerçekler ortaya çıksın diye kampanyalar düzenliyor. İşin kötüsü Trump'ın Amerikan basınıyla arası iyi değil, orada bir etki yaratamıyor. İsrail'in gücü bu işte Suud sarayını kurtarmaya yetmiyor. Tam bir çıkmaz hali. Tek çözüm veliaht prensi göndermek. Bunu yapacaklar mı göreceğiz. Ama Türkiye'nin bu sonucu almadan işin peşini bırakmayacağı anlaşılıyor.
Bize göre bu tablonun bir başka özeti de şudur: Amerika-İsrail-Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin kurduğu şer ittifakı 15 Temmuz'da asıl büyük işi bitirememiş olmanın bedelini ödüyor. Bir başka deyişle 15 Temmuz'da Erdoğan'dan kurtulamayanlar şimdi ona kurban vermek zorunda gibi görünüyor.