Haber- Yorum / 12 Aralık günü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fırat'ın doğusuna harekât için 'birkaç gün içinde' ifadesini kullanması Türkiye'nin güneyinden algıladığı tehdide daha fazla duyarsız kalamayacağının mesajıydı. Bundan iki gün sonra, "Açık konuşuyorum.Türkiye Fırat'ın Doğusu'nda terör bataklığına müdahale konusunda yeteri kadar zaman kaybetmiştir. Bundan sonra tek bir günlük gecikmeye dahi tahammülümüz yoktur' demesi durumun aciliyetini göstermesi açısından önemliydi.
Bu ifadelerin Washington'da yarattığı telaş ve paniğin tezâhürlerini çok geçmeden gördük.
Amerika'nın Suriye sahasındaki işlerine bakan diplomatlar apar topar bölgeye geldi. ABD'nin IŞİD ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk Erbil'de Mesut Barzani ile görüştü. Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ise hem Ankara'da Türk yetkililerle hem de KDP'li Kürt grupların temsilcilerinin de içinde yer aldığı ENKS'den isimlerle buluştu.
Bu görüşmelerde ne pişirildiği yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.Amerikalı diplomatlar şapkadan tavşan çıkartmış ve Irak Kürdistan bölgesinde eğitilen KDP'li Peşmergelerin Suriye'ye geçirilmesi, orada YPG'lilerin yerlerini alması formülünü üretmişlerdi. James Jeffrey, Amerika'ya dönüşünde Peşmergelerin hem kendilerinin ve ağırlığını PKK / PYD kadrolarının oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) bilgisi dahilinde Irak'tan Suriye'ye geçmekte olduklarını söyledi. İlk etapta 100 kişilik bir grubun geçtiğini anlıyoruz ancak devamı gelecek gibi görünüyor. Böylece 'Türkiye'nin güvenlik kaygıları giderilmiş' olacak, Türkiye, Jeffrey'in ifadesiyle 'yanlış bir fikir' olan FIrat'ın doğusuna harekâttan vazgeçirilecekti.
Entegre Bir Uzlaşma Formülü mü var?
Türkiye'nin bu işin neresinde durduğu henüz bilinmiyor. Bütün bu hamlelerin 'entegre bir çözüm' planının parçası olup olmadığı sorusu akla geliyor. Mesela Münbiç'ten Fırat'ın doğusuna bir türlü çekilmeyen YPG'lilerin oradan uzaklaştırılması, YPG'nin Fırat'ın doğusunda çekileceği bölgelere buralardan kaçıp Türkiye'yi sığınmış olan Suriyeli Arap sığınmacıların dönüşlerinin temin edilmesi gibi başlıklar masada olabilir.
Münbiç dışındaki başlıklarda kritik olan unsur elbette bölgeler ve ölçekler. Eğer gerçekten Ankara'nın müzakere etmeye değer bulduğu bir 'Peşmerge formülü' varsa hangi noktalara ne kadar Peşmerge yerleştirilecek, eğer bir geri dönüş olacaksa kaç Suriye Arap YPG tarafından kovuldukları evlerine dönebilecek, daha da önemlisi, ortaya çıkan tablo Türkiye'nin güvenlik kaygılarını ne derece giderebilecek?
Mesele 'sınır güvenliği' değil
Türkiye'nin güvenlik kaygıları dediğimizde kastımız sınır güvenliği değil, güneyde 480 kilometre boyunca uzanan 'kesintisiz PKK koridoru'nun dağıtılması. Amerika ile yürütüldüğü anlaşılan görüşmelerde Türkiye'nin tatmin edilmesinin asgari şartı bu. En azından Ankara'nın bugüne kadar yaptığı açıklamalardan çıkan sonuç buydu. Yoksa binlerce YPG'linin arasına birkaç yüz KDP peşmergesinin serpiştirilmesi Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu riskleri ortadan kaldırmayacağı gibi daha da vahim hale getireceği açık. Kaldı ki böyle bir tablo Irak Kürdistan bölgesiyle PKK'nın 'Rojava' dediği alan arasındaki geçişkenliği ve irtibatı Türkiye'nin kendi elleriyle kurması anlamına gelir.
ABD Türkiye'ye Menbiç'te Altı Ay Oyaladı
Türkiye ile Amerika arasında Menbiç 'te 4 Haziran 2018'de 90 günlük bir 'yol haritasında' mutabakata varılmıştı. O haritadaki başlıkları hatırlatalım.
1- YPG'lilerin Menbiç'ten çıkarılması için parametrelerin görüşülmesi..( ilk 10 gün)
2- Sonraki günlerde YPG'lilerin Menbiç'ten çıkışı
3- Bölgenin yönetiminin yerel halka bırakılması.
Bu başlıklar altında varılan mutabakat uygulanamadı.
Peki ne oldu?
Amerika bu metin üzerinden Türkiye'yi altı ay oyaladı. Türkiye, 'tamam hallediyoruz, yapıyoruz, birlikte devriye atalım ' sözlerini altı ay boyunca dinledi. Bu süre boyunca 2014 Ekim ayında başlamış olan YPG'ye silah sevkiyatı devam etti. Amerikalı askerler Menbiç'te Türkiye ile devreye atarken Fırat'ın doğusunda aynı işi YPG'lilerle yaptılar.
Türkiye'ye Uzatılan Havuçlar
Bugünlerde Türkiye'nin önüne Fırat'ın kuzeyine yönelik harekâtı durdurabilmek için yeni havuçlar konulmakta olduğunu görüyoruz. 14 Aralık'taki Erdoğan- Trump telefon görüşmesinde neler konuşulduğunu bilemiyoruz.Bu görüşmeden sonra Beyaz Saray'dan sıradan bir ' koordinasyon halindeyiz' açıklaması geldi. Bunun Fırat'ın doğusuna 'her an' başlaması ihtimal dahilinde olan harekâta etkilerinin ne olacağı anlaşılamadı. İki gün önce FBI'ın Amerika'da 15 eyalette Fethullah Gülen örgütüne karşı bir takım operasyonlara başladığı, bazı tutuklamalar olduğu yolunda haberler geldi. Tabii somut, dişe dokunur bir şey olmadı. Amerika'dan Türkiye'ye son havuç 18 Aralık TSİ gece yarısı uzatıldı. Buna göre ABD Dışişleri Bakanlığı Kongre'den Türkiye'ye 3,5 milyar dolarlık Patriot hava ve füze savunma sistemlerinin satışına izin vermesini talep ediyordu. Talep etmesi demek, Kongre'nin bunu onaylayacağı anlamına gelmiyor. Ayrıca Rusya ile S-400 alımı üzerinde varılan mutabakattan Türkiye'nin geri dönme niyeti de şansı da yok. Ankara'dan 'her iki sistemi de alırız' yollu açıklamalar geliyor ama Patriot sistemlerinin temin edilmesinin eski önemini yitirmiş olduğunu belirtelim.
Sözün özü, Cumhurbaşkanı haklıdır, Türkiye'nin güneyinde giderek büyüyen bu tehdit karşısında 'tek bir gün bile' kaybetmeye tahammülü kalmamıştır.
Amerika'nın tehditleri mi?
Amerika'nın bölge planlarında Türkiye için ne senaryolar yazıldığı Irak ve Suriye'de net olarak görüldü. Amerika'nın Türkiye için hiç de hayırlı rüyalar görmediği inkar edilemez kanıtlarıyla ortada. PKK'ya 2014 Ekim ayından beri aktarılan 18 bin tır silah ve 15 Temmuz darbe hamlesi bunların kanıtı. Geldiğimiz noktada Türkiye'nin Ortadoğu'da Amerika ile 'koordine edeceği' bir şey kalmamıştır.
Şu söz böyle muhataralı zamanlar için söylenmiştir : Ya devlet başa ya kuzgun leşe!