15 Temmuz darbe girişimi ikinci yıldönümünde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere ülkenin her köşesinde lânetleniyor. Şehitlere fatihalar gönderiliyor, Türkiye hem devlet hem millet olarak hâlâ yaralarını sarmaya çalışıyor. Böyle günlerin unutulmaması önemlidir. Ancak darbeyi protesto gösterilerinin ve şehitleri anma törenlerinin örtmemesi gereken bir soru var: Türkiye bu örgütle gerçekten etkili bir şekilde mücadele edebiliyor mu?
Türkiye yöneten kadrolar bilsin ki o protesto gösterilerine ve anma törenlerine katılan milyonların akılları ve yürekleri bu konuda o kadar ferah değil. Kamuoyunda bu örgüt mensuplarının bir kısmının devlet içinde hâlâ korunup kollandığına dair bir inanç var.
Bu inancı destekleyen tablolar da var.
İşte bir örnek:
2012 yılında kabinedeki bir bakan bir yüksek bürokratı, 'Fethullah Gülen'in selâmı var' diye başlayan bir konuşmayla tehdit ediyordu. Tehdit edilen bürokrat Yusuf Tekin'di. O günlerde Yusuf Tekin'in Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığına atanması planlanlanıyordu. Hükümetin bir bakanı onu bu görevi kabul etmemesi için uyarıyordu. Yusuf Tekin o gün karşı karşıya kaldığı durumu bundan beş yıl sonra 2017 'de Trabzon'da yaptığı herkese açık bir toplantıda şöyle anlatmıştı :
'Fethullah Hoca'nın selâmı var. Tayyip Bey seni Milli Eğitim Bakanlığı'na müsteşar olarak alacak, seni uyarıyoruz. Gidersen, kabul edersen seni rezil edeceğiz. insan içine çıkamaz hale getireceğiz. Bakın arkadaşlar, bunu bana bir bakan söyledi"
Yusuf Tekin'i 'Fethullah Hoca'nın selâmı var' diyerek tehdit eden bakan kimdi?
Müsteşar Yusuf Tekin o bakanın ismini kamuoyuna açıklamadı. 15 Temmuz'da 250 insanımızın hayatını kaybettiği, iki binden fazla insanın yaralandığı darbe girişiminden sonra bile o gün o bürokratı bu sözlerle tehdit eden bakanın kim olduğunu öğrenemedik. Herhangi bir 'eski bakan' hakkında FETÖ üyeliği veya bu örgüte yardım suçlamasıyla açılmış bir savcılık soruşturmasını da duymuş değiliz. Devlet, ne siyaset ne de yargı ayağı üzerinden müsteşarı tehdit eden bu bakanın peşine düşmüş değil.
Devlette Fethullahçıların sadece orduda 'general' seviyesine yükselmediklerini, siyasette de 'bakan' seviyesine çıktıklarını zaten biliyoruz. Orduda vaktiyle kaç 'generalleri' olduğunu üç aşağı beş yukarı öğrenebildik, ama siyasette vaktiyle kaç 'bakanları' olduğunu, onların kimler olduğunu 15 Temmuz'un ikinci yıldönümünü yaşadığımız şu gün bile bilmiyoruz.
2012 yılında müsteşarı tehdit eden o ismi bilmek 15 Temmuz gecesi hayatını ortaya koyarak devletini koruyan insanların hakkıdır.
Bu mücadele 'kol kırılır yen içinde kalır' mantığıyla yürütülemez.