Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman 2 Ekim'deki Kaşıkçı cinayetinden neredeyse iki ay sonra ilk kez bölge dışına çıkıp uluslararası sahnede boy gösteriyor. Görünürde Arjantin'deki G-20 zirvesine katılıyor ama herkes biliyor ki onun için bu zirve Suud devlet görevlilerinin işlediği vahşi cinayetten sonra uluslararası alanda bir meşruiyet arayışı. Zira gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesi için emri onun verdiği konusunda pek az kişinin şüphesi var.
Amerikan Merkezi İstihbarat örgütü (CIA) elindeki deliller ışığında cinayet emrini onun vermiş olması ihtimalinin çok yüksek olduğunu Başkan Trump'a ilettiği raporda açıkca yazdı. Zaten Suud istihbaratının en tepesindeki adamların, yanlarına ülkenin Adli Tıp Kurumu başkanını da alarak özel uçaklarla İstanbul'a gelip konsoloslukta Washington Post yazarını öldürüp parçalara ayırmaları onun bilgisi dışında yapılabilecek bir şey değildi.Bu adamların cinayetten dakikalar sonrası Prensin ofisini arayıp 'patronuna söyle görev tamam' diye rapor vermiş oldukları eldeki sabit delillerden.
Dünyanın Paryası bir Veliaht
G-20 zirvesinde uluslararası basın yayın organlarının gözü neredeyse sadece onun ve onunla birlikte görüntü verecek, onunla tokalaşacak öteki aktörlerin üzerinde. Prens Selman, kendisini Avrupa ve Amerika'ya 'reformcu' lider diye sunmak için yüz milyonlarca dolar harcayıp imaj kampanyaları yürüttü ama hamurundaki ârızalar onu uluslararası alanda herkesin aşağıladığı bir parya haline getirdi.
Yemen'de on binlerce çocuğu açlıktan ölüm riskiyle karşı karşıya bırakan savaşın mimarı olması ve Lübnan Başbakanı Hariri'yi ülkesinde zorla alıkoyması, Suud hanedanının önde gelen prenslerini bir otele tıkıp onlardan zorla haraç alması gibi vukuatları Prens Selman'ın karakterini ortaya koyan şeylerdi. Ancak İstanbul'daki vahşi biçimde işlenen Kaşıkçı cinayetinde adeta suç üstü yakalanması bütün bunların üzerine tüy dikti. Bütün dünya, bugün Suudi Arabistan'ın dümeninde 'kontrolsüz bir mecnun'un bulunduğunda hemfikir.
Dünya tarihinde çok az ülke ve çok az 'lider' Suudi Arabistan ve onun 'gelecekteki kralı' Muhammed bin Selman kadar aşağılanmıştır. Yanlış anlaşılmasın, veliaht prensin aşağılanıyor olduğu söylüyoruz ama bu onun sistemden dışlandığı anlamına gelmiyor. Zira cebinde bu kadar çok para olması uluslararası sistemin irili ufaklı aktörlerinin onu görmezden gelmesine engel. Onu sevmiyor, hatta nefret ediyor olabilirler ama elindeki petro- dolarları seviyorlar. Avrupa'da Prens Selman'ın 'onunla resim vermek suretiyle imajını temizleme çabasına destek vermeye hazır çok lider var. G-20 zirvesi öncesinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guteres'ten Fransa Cumhurbaşkanı Macron'a pek çok devlet adamı onunla görüşmeye hazır olduğunu açıkladı.
Hatta diyebiliriz ki içine düştüğü bu 'aşağılık durum' onunla 'resim verecek' dünya liderlerinin bu resim karşılığında elde edeceği imkânları artırıyor.
Erdoğan Prens Selman'la Görüşecek mi?
Prens Selman eğer bu zirveyi esasen bir imaj çalışması, bir meşruiyet arayışı olarak görüyorsa- ki öyledir- bu zirvenin onun için asıl başarılı sonucu Arjantin'de asıl Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte resim vermek olacaktır. Başka hiçbir liderle birlikte görünmesi, tokalaşması, kucaklaşması Erdoğan ile bir kare resimden daha değerli değil.
Bunun nedeni belli.
Muhammed bin Selman'ın Kaşıkçı cinayetinde âmiyane tâbirle ipliğini pazara çıkartan kişi Tayyip Erdoğan'dı. İnkarı mümkün olmayan delilleri uluslararası kamuoyuyla paylaşarak Suudi Arabistan'ı bir utanç çukuruna atan ülke Türkiye'ydi. Şimdi Erdoğan ile birlikte verilecek bir görüntü ona Arap dünyasının gözünde muazzam bir 'meşruiyet' sağlayacaktır. Bu sebeple Türkiye Cumhurbaşkanı ile vereceği tek bir tokalaşma görüntüsünün Prens Selman için değeri çok yüksek. Zaten bu sebeple Arjantin'de Erdoğan ile görüşme talebini Ankara'ya iletti.
Aldığı cevap ' bakalım' oldu.
'Bakalım'ın ne anlama geldiğini bugün- yarın göreceğiz ancak Erdoğan'ın onunla birebir bir görüşmeye gireceğini hiç tahmin etmiyoruz. G-20 zirvesinin klasik 'aile fotoğrafı'nın içinde Erdoğan ile birlikte görünecek olması onun için yeterli olmalıdır. Daha ötesi Türkiye'nin son iki aydır uluslarararası alanda elde ettiği bütün prestiji sıfırlayacaktır.